KANDİLLİ RASATHANESİ’NDE ASTRONOMİ

1.Giriş

 

Genel anlamıyla gözlemevi, astronomik amaçlı gözlemlerin planlı ve örgütlü bir şekilde yürütüldüğü kurumdur. Bu kurumlar gözlemsel astronomi de uluslararası düzeyde eleman yetiştiren ve eğitim-öğretimde önemli yapıcı rolleri bulunan ve öncelikle ilgili üniversitelerdeki astronomi laboratuvarlarıdır. Bu tanıma göre gözlemevi denilince ilk akla gelen gökbilim olmasına rağmen Kandilli Rasathanesi yer ve gökbilimlerinde bugüne kadar kuruluşundaki amaç doğrultusunda planlı gözlemlerini sürdürmüş, astronomi dışındaki bölümlerinde yeni ismi ve yeni yapısı ile lisansüstü ve doktora düzeyinde eğitim- öğretim faaliyetini de devam ettirmektedir. Kurumsal yapısı itibariyle Türkiye’deki diğer Rasathanelerden farklıdır.

 

2. İslam ülkelerinde rasathaneler 

 

“Eldeki kaynaklar giriş kısmındaki tanıma  uyan ilk rasathanelerin İslâm aleminde ortaya çıktığında hemfikirdirler. Eski Mısır ve Mezopotamya medeniyetlerinde  rastlanan ilk rasad faaliyetleri, Yunanlılarca daha devamlı bir şekilde sürdürülmüştür.

9. yüzyılda Abbasi halifesi Me’mun’un (813-833) halifeliği sırasında Bağdat’taki Şammãsiye ve Şam’daki Kasyun (Kassiyun) rasathaneleri ise bilinen ilk rasathane örnekleridir.” 1,2

El Sufi ve Ebu’l Vefa  Şammãsiye Rasathanesinde çeşitli gözlemler yapmışlardır. Aynı rasathane de Ptolemaios ‘un El Macesti (Almageste) adlı eserindeki yıldızlar gözlenerek bir katalog hazırlanmıştır. O devirde Yahya ibn Mansur ve Muhammed bin Musa el Harezmi gündönümü (solstice) gözlemleri de yapmışlardır. El Harezmi’nin hazırladığı gezegen yerleri ve dolanım süreleri  ile ilgili cetveller 200 yıl elden ele dolaşmıştır. Yahya ibn Mansur her iki rasathanede de yapılan çalışmaları Muntahan Zic adı  altında toplamıştır.”2

Halife El Me’mun’dan sonra bu günkü amatör gözlemevlerine karşılık gelen kişisel gözlem evlerini görüyoruz.

“Şüphesiz bu devrede de birçok bilim adamı yetişmiştir. Dicle nehri yakınında kendi evlerinde Banu Musa kardeşler bir seri gözlemler yapmışlar ve hatta Kufe’deki Jeodetik ölçüleri yönetmişlerdir. İran’da yaşamış olan Ebu Hanife Ahmet Dinaveî devrin en tanınmış astronomi ve fizik bilim adamı olup gözlemlerini Kitap el Rasad’da toplamıştır. Fırat nehri yakınında, Rakka’da özel bir rasathanesi olan Ebu Abdullah Muhammed İbn Cabir İbn Sinan el Battani 887’den 918 yılına kadar gözlemler yapmıştır. Battani gözlemlerini Zic el Şabi’de   toplamıştır. Battani’nin rasathanesinde Astrolab, gronom, yatay ve düşey Güneş saati, kürre, paralaktik cetveller, yarıçapı bir  metreden büyük bir de duvar kuadranı vardı.

10. yüzyılda küçük kişisel  gözlemevlerinden tekrar büyük rasathanelere dönülüyor.

Bu yüzyılda kurulan rasathaneler gelişim yönünden yeni bir dönemi temsil eder. Zira rasathaneler belli yerlere yerleştirilmiş, ihtisaslaştırılmış, kuruluşlar haline getirilmiş ve hassas aletlerle donatılmıştı. Zamanın en önemli rasathanesi Şeref ül Devle’nin Bağdad’da sarayının bahçesinde inşa ettirdiği rasathanedir. 988 (h.378) yılında iki astronom bu rasathanede 7 gezegenin gözlemleri ile meşgul olmuşlardır. 994 (h.384) yılında  Rey şehrinde Ebu Mahmud Hamid Hücendi  ekliptik eğimine ait gözlemler yaptı. Büveyhî melikleri kendi saraylarında birer rasathane kurarak zamanın tanınmış astronomlarından Abdurrahman Sufî, İbnülalâm, Ebu’l Vefa gibi astronomları topladılar.”2

10. Yüzyıl’ın sonlarında Fãtimi halifelerinden Aziz devrinde yapımına başlanan ve Halife al-Hakîm (996-1021) tarafından yapımı devam ettirilen Kahire’deki rasathanede  meşhur Zic el Hakîm adlı eserin sahibi Ebu’l Hasan Ali İbn Abdurrahman İbn Yunus gözlemler yapmıştır.”1,2

11.Yüzyıl’ın en mühim rasathanesi Selçuk Sultanı Melik Şah  (1072-1092) tarafından Isfahan’da kurulmuş olan Melik Şah Rasathanesidir. Bu rasathane o zamana kadar en uzun ömürlü rasathane ünvanını almıştır. Bu rasathane de  gezegenlerin gözlemi çalışma proğramı içinde bulunuyordu. Güneşin ilkbahar noktasında bulunduğu günü başlangıç alarak, yılı başlatan bir takvim de yapılmıştır.

12.Yüzyıl’da Kahire’de 1120-1125 yılları arasında tamamlanan ve al-Afdal al-Bataihi’nin adıyla anılan rasathane bilim tarihinde yerini almıştır.

13. Yüzyıl  “İslâm rasathaneciliği bakımından çok önemli bir peryoddur. Bu yüzyılda Nasır el Tusi idaresinde 1230-1240 (h.637) yılında  Merağa Rasathanesi kuruldu. Bu rasathane gerek aletlerinin zenginliği gerekse içinde çalışan bilim adamlarının sayısı ve seçkinliği bakımından büyük önem taşır. Bu rasathane de Güneş’in  ortalama  hareketini saptamak için ortası delik bir kubbe bulunuyordu.

14. Yüzyıl’da “İlhanlı hükümdarı Gazan Han tarafından 1300-1304 yılları arasında inşaatı tamamlanan bir rasathane kurulmuş ve Gazan Han’ın buluşu olan bir yarı kürre ve çeşitli gözlem araçları kullanılmıştır.

13.ve 14. Yüzyıl’da yukarıda açıklanan rasathaneler dışında astronomi eğitiminin medreselere intikal ettiğini görüyoruz. Bu medreseler arasında başta Kırşehir ve Kütahya medreseleri gelmektedir. 1272 yılında Kırşehir’de kurulan CACABEY medresesinde ve 1308 de inşa edilen Kütahya’nın VECİDİYE medresesinde, özellikle 14. yüzyılın ilk yarısında astronomi dersleri verilmiştir.

15. ve 16. Yüzyıllar’da “İslâm aleminde rasathane kurma geleneğinin devam ettiğini görüyoruz. 15. Yüzyılda Timur’un saltanatı sırasında Türkistanda Semerkant bir kültür merkezi haline gelmişti. Timur’un torunu Uluğ Bey zamanında ise bilimsel çalışmalar büyük hız ve önem kazanmıştır. Zira kendisi devlet işleri yanında matematik ve astronomi ile çok yakından ilgileniyordu. Uluğ Bey, 1450 yılında Semerkant’da kurduğu rasathaneye devrin büyük bilim adamlarını toplamıştır. Bunlar arasında Kadızâde Rumi, Gıyasüddin Çemşid El Kaşi(Kaşani) ve Ali Kuşçu bulunuyordu.”2

 

3. Osmanlılarda astronomi’nin başlangıcı

 

14. yüzyılın başında İznik’te kurulan ilk Osmanlı medresesi ile başlayan ve Fatih Sultan Mehmet’in fetihten sonra İstanbul’da tesis ettiği Semâniye medreseleri ile devam eden ve yine İstanbul’da Kanuni Sultan Süleyman tarafından kurulan Süleymaniye Medreseleri Osmanlı’nın yüksek öğrenim sistemi’nin kurumlarıdır. Öte yandan klasik islâm biliminin Kahire, Şam, Meraga ve Semerkant gibi ana bilim geleneklerinin birikimleri İstanbul’a aktarılmıştır.

Öğrenimini Horasan ve Türkistan’da tamamlayan Osmanlı Türkleri’nin ilk astronomu ve matematikçisi Kadızâde Rumi’nin iki öğrencisi, Fethullah Şirvani ve Ali Kuşçu’dur. Ali Kuşçu aynı zamanda Uluğ Bey’in de öğrencisi idi. Semerkand Rasathane’sinin müdürü olan Kadızâde Rumi’nin ölümü üzerine gözlemevinin başına geçmiş, Zic-i Uluğ Bey’in (Uluğ Bey Zici) tamamlanmasına yardımcı olmuştur. Uluğ Bey’in öldürülmesinden sonra Şirvani ve Kuşçu Osmanlı İmparatorluğuna gelerek astronomi ve Matematik biliminin yayılmasında etkili olmuşlardır. Fethullah Şirvani Kastamonu medresesine Ali Kuşçu ise Ayasofya medresesi müderrisliğine atanmıştır. Ali Kuşçu Fatih Külliyesi’nin ders proğramlarını Molla Hüsrev ile birlikte hazırlamış, ayrıca İstanbul’un enlem ve boylamını ölçmüş, ve çeşitli Güneş Saatleri yapmıştır. 1474’te ölümünden sonra astronomi bilimi eski eserlerin çeviri ve açıklama çalışmaları ile sürdürülmüştür.

16.yüzyılın başında Osmanlı İmparatorluğu’nun en ileri gelen Matematikçisi ve astronomu Kadızâde ile Ali Kuşçu’nun torunu Mahmud bin Mehmet (Mirim Çelebi)’dir. Mirim Çelebi Beyazıd II’nin emri ile Uluğ Bey’in Zic’ine farsça bir açıklama yazmış, zamanın modasına uygun astroloji üzerine El-Makasıt adıyla da bir kitap yazmıştır. 16. Yüzyıl’da Osmanlı imparatorluğu’nda astronomi ile ilgili bir çok eser meydana getirilmiş ise de bunların çoğu çeviri ve derleme eserlerdir.”2,3

16. yüzyıl’da Osmanlı Devleti’nde, doğrudan Osmanlı saray teşkilâtının bir unsuru olan ve Osmanlılarda resmi astronomi işlerini yürüten Müneccimbaşılık  ve daha çok câmilerin bir unsuru olarak vakit tayini ile ilgilenen Muvakkıthaneler  başlıca astronomi kurumlarıdır.

i.Muvakkkıthâneler

Emeviler döneminde (661-750) ortaya çıkan muvakkıthaneler, Osmanlılar’da özellikle  İstanbul’un fethinden sonra yaygınlaşmıştır. İstanbul’da ilk inşa edilen muvakkıthane, 1470 yılında Fatih Camii Muvakkıthanesidir. Osmanlı-Türk medeniyetinde, imaret adıyla bilinen bu kurumlar hemen hemen her şehir ve kasabada cami veya mescidlerin bahçesinde bir-iki oda halinde inşa edilmişlerdir. Bu kurumlar bulundukları külliyenin vakfı tarafından idare edilirdi.

Özellikle namaz vakitlerini belirlemek için kurulmuş olan muvakkıthanelerde bu iş için güneş saatleri de yapılırdı. Ayrıca muvakkıtlar, isteyenlere basit astronomi dersleri de verirlerdi. Bazı muvakkıtler senelik takvim ile Ramazan ayı için imsakiye hazırlarlardı. Hemen hemen tamamı basit astronomi aletlerini kullanmayı bildikleri gibi içlerinde bu sahada eser verecek seviyede bilgi sahibi olanlarda vardı. İstanbul’daki bazı mavakkıthanelerin, müneccimbaşıların yetişmesinde önemli bir yeri bulunmaktaydı.

Muvakkıthaneler, 19. Yüzyılda mekanik saatlerin yaygınlaşmasına rağmen Osmanlı Devleti’nin sonuna kadar varlıklarını muhafaza etmişlerdir. Cumhuriyetin ilanı ile baş muvakkıtlık (1927) adı altında kurulan yeni bir müesseseye devredilen muvakkıthaneler 20 Eylül 1952’de kapatılmıştır.

ii.Müneccimbaşılık

Osmanlı Devleti’nde ve hususiyle sarayda bulunan müneccimlerin başında bulunan kişiye “müneccimbaşı” denilmektedir. Müneccimbaşılık arşiv belgeleri ve kaynaklardaki bilgilere göre 15.yüzyıl’ın sonları ile 16. yüzyıl’ın başlarında ortaya çıkmış bir kurumdur. Osmanlı sarayında bîrun (selamlık) erkanından olan müneccimbaşılar, aslen ilmiye sınıfına mensup, medrese mensubu kişiler arasından seçilmekteydi.

16.yüzyılda müneccimbaşıların astronomi ve astroloji alanında saraya ait birçok vazifesi bulunmaktaydı. Müneccimbaşılar 16. Yüzyıldan itibaren saray ve ileri gelen devlet adamları için takvim, imsakiye ve zayiçe (f.i.yıldızların belli zamanlardaki yerlerini ve durumlarını gösteren cetvel) gibi işler yapmaya başlamışlardı. Müneccimbaşının en önemli vazifesi takvim hazırlamaktır. Takvimler 1800 senesine kadar Uluğ Bey Zici’ne göre bu tarihten sonra da Jacques Cassini Zici’ne göre hesap edilmiştir. İmsakiye hazırlamak, önemli olayların tatbikinde uğurlu saatler belirlemek, Kuyrukluyıldız, yangın, deprem, Ay ve Güneş tutulmaları gibi olayları takip edip yorumları ile birlikte saraya bildirmek görevleri arasında idi.     

Ulema sınıfına mensup saray memurlarından olan müneccimbaşılar, Silahtar ağaya bağlı olan hekimbaşının maiyyetinde bulunduklarından tayin ve azilleri de onun tarafından yürütülürdü. Osmanlı devletinde 37 kişi müneccimbaşılıkta bulunmuştur. Müneccimbaşılar ilmiye mensubu olduklarından dolayı kadılık ve müderrislik gibi vazifeleri de yapmışlardır.

En ünlüleri: Takıyyuddin al-Raşıd (1526-1585)kurduğu rasathane ile, Hüseyin Efendi (ö.1650) zayirçelerinin isabetiyle, Derviş Ahmet Dede (ö.1702) yazdığı Câmi’ al-Duval  adlı tarih kitabı  ile tanınmışlardır.

Müneccimbaşılık müessesesi 1924 yılında Müneccimbaşı Hüseyin Hilmi Efendi’nin ölününden sonra yeni tayin yapılmayarak lağvedilmiş, yerine 1927 yılında baş muvakkıtlık makamı tesis edilmiştir.”1        

 

4. Osmanlılarda ilk rasâdhâne

 

9. ve 15. Yüzyıllar arasında islâm aleminde, serpilip gelişen rasathaneler 16. Yüzyıldan itibaren batı aleminde ciddiyet ve önemle ele alınmış ve bu hususta üstünlük batı alemine geçmiştir. Batı’da Kopernik’le başlayan astronomi’deki kuvvetli akım 1576 yılında Danimarka kralı II. Frederik’in yardımıyla Hven’de, Tycho Brahe’nin inşa ettirdiği Uroniborg Rasathanesi ile modern astronomiye giden yolu açtı. O devir için en mükemmel aletlerle donatılan bu rasathane’de 20 yıl aralıksız süren gözlemler eksikleri ve yanlışlıkları da olsa daha sonra gelen Kepler’in modern astronominin temelleri sayılan kanunlarını ortaya koymasına imkan verdi.”1

16. yüzyıl da  batıda modern rasathaneler kurulurken Osmanlılarda ilk rasathane İstanbul’da Sultan III. Murad döneminde (1574-1595) Takiyyuddin al-Raşıd tarafından kurulmuştur.

Şam’da dünyaya gelen Takiyyuddin, Şam ve Mısır’da eğitimini tamamladıktan sonra bir müddet kadılık ve müderrislik yapmıştır. Bu arada astronomi ve Matematik alanında önemli çalışmalarda bulunmuştur. 1570’te Mısır’dan  İstanbul’a gelen Takiyyuddin, bir sene sonra vefat eden Müneccimbaşı  Mustafa b. Âlî yerine müneccimbaşılığa tayin edilmiştir. İstanbul’da başta Hoca Sadeddin Efendi olmak üzere meşhur ulemâ ve önemli devlet adamları ile yakınlık sağlayan Takiyyuddin, sadrazam Sokullu Mehmet Paşa vasıtasıyla da Sultan III. Murad ile tanışmıştır.

Takiyyuddin astronomiye meraklı olan padişaha kullanmakta oldukları Uluğ Bey Zici’nin yaptığı hesaplara kafi gelmediğini ve yeni bir zic’in hazırlanması gerektiğini anlatarak rasathane kurulması   fikrini açmıştır. Bu teklife destek veren III. Murad çalışmalarını Galata Kulesinde sürdüren Takiyyuddin’e Kabataş sırtlarında bir rasathane kurulması için bütçe ayırmıştır. 1577’de kısmen tamamlanan, iki ayrı binadan oluşan Dâr al-Raşad al-Cadîd adındaki rasathanede bir de 40 arşın (27.2m) derinliğinde bir gözlem kuyusu (çah-ı rasad) bulunmakta idi.

Takiyyuddin, eski islâm rasathanelerinde kullanılmış olan aletleri imal etmiş, ilaveten  yeni  aletlerde icat etmiştir ve gözlemlerinde kullanmıştır. Rasathane’de çoğunluğu astronomi ve matematik kitaplarından oluşan büyük  bir kütüphane de kurulmuştur. Rasathane’nin Takiyyuddin ile beraber 8 râsıd, 4 kâtip, 4 yardımcı eleman olmak üzere 16 kişilik kadrosu bulunuyordu.

Takiyyuddin,ilk defa mekanik saat kullanarak çok dakik gözlemler yapmıştır. Diğer taraftan da astronomi hesaplarında altmış tabanlı sayı sistemi yerine on tabanlı sayı sistemini kullanmakla ve ondalık kesirlere göre trigonometri cetvelleri hazırlamakla dikkat çekmiştir. Ekliptik ile ekvator arasındaki 23ο 27lık açıyı  23ο 28 40 bularak ilk defa gerçeğe en yakın doğru dereceyi hesaplamıştır. Güneş parametreleri hesabında da yeni bir yöntem uygulamıştır. Sabit yıldızların boylamlarının tespitinde ise Ay yerine Venüs’ü kullanarak daha dakik neticeler elde etmeyi planlamıştır. Osmanlılarda otomatik makineler üzerine ilk eseri de Takiyyuddin yazmıştır.”1

Rasathane’de bulunan aletler ise:

·         Zât al- halak (armillae zodiak)

·         Kadran (mural quadrant)

·         Zât’al-samt va’l-irtifâ’ (azimuthal semicircle)

·         Zat al-şu’beteyn (triqutrum)

·         Rub’u mistar (Rub’u deffe)

·         Zât al-sukbatayn (dipotra)

·         Zat al-avtâr (Güneş’in ekinoks noktasına geldiğini bildiren alet)

·         Al-muşabbaha bi’l-manâtik (yıldızlar arasındaki uzaklığı ölçmeye yarayan alet) 

Rasathane çok kısa sayılabilecek bir zamanda oldukça önemli çalışmalar yapmıştır.Yapılan gözlemler SidratMuhtaha’l-Afkâr fî Malakût al-Falak al- Davvâr (al-Zic al-Şahinşâhî)  adlı eserde toplanmıştır.

Rasathane çalışmaya başladıktan kısa bir süre sonra, Ekim ayında, 1577’nin meşhur kuyruklu yıldızı gözlenmiş, Takiyyuddin, bu olayın İran ordusuna karşı kazanılacak zaferin vesilesi olduğuna dair kehanetini padişaha iletmiştir.

Takiyyuddin’nin  çalışmalarını destekleyen Hoca Sadettin Efendi ile anlaşmazlık içinde olan Şeyhülislâm Ahmet Şemşeddin Efendi 1578 yılındaki veba salgı’nın rasat yapılmasından dolayı olduğuna karar vererek ihracı rasad meş’um ve perde-i esrarı felekiyeye küttahane ittilan cür’etin vehamet ve akibeti meczundur; hiçbir mülkte mübaşeret olunmadı ki mamur iken harap ve bünyanı devleti zelzelenaki inkilâp almaya şeklinde fetva vermiştir. Bunun üzerine rasathane 22 Ocak 1580 tarihinde Padişah’ın emriyle Kaptan-ı Derya Kılıç Ali Paşa tarafından top ateşi ile yıkılmıştır.”1,2    

Takiyyuddin’in kurduğu rasathane’nin yıkılmasından sonra Osmanlı Telgraf şebekesini iyileştirmek amacıyla davet edilen Mösyö Aristide Coumbary’nin bir Meteoroloji Merkez Bürosu niteliğindeki büroyu kurmasına kadar Osmanlı İmparatorluğunda resmi bir rasathane oluşumunu görmüyoruz.

Bu arada elbette astronomi eğitimi devam etmiş ve astronomi ile ilgili eserler  yayınlanmıştır. 17. Yüzyılda Şamlı Ebu Bekir bin Behram-üd-Dımışki adında bir yazar coğrafya üzerine çalışmış ve Kopernik’in evren sisteminden söz etmiştir. Siirt’te Tellu köyünde oturan Erzurumlu İbrahim Hakkı, astronomiye dair iki eser yayınlamıştır.  Ahmet III (1703-1730) zamanında Cassini’nin cetvelleri getirtilmiştir. Özellikle Mustafa III (1757-1774) zamanında bu cetveller Türkçeye çevrilmiş, Fransa’dan astronomi alanında kitaplar alınmış, Prusya Kralı Frederik’den üç müneccim istenmiştir.

Astronominin ülkemizde yeniden canlanması bugün İstanbul Teknik Üniversitesi bünyesinde faaliyetini sürdüren Mühendishane-i Bahr-i Hümayun (1773) ve Mühendishane-i Berr-i Hümayun (1795) okullarının açılması ve takiben 1845 yılında Harbiye mektebinin iyileştirilmesi, rüştiye (ortaokul) ve 1869’da açılan idadilerde (lise) astronomi derslerinin okutulması ile yeniden sağlanmıştır.

 

5. Osmanlılarda ikinci rasâdhâne, Türkiye Cumhuriyetinde ilk rasathane

 

            Resim 1: Rasathane Amblemleri

 

Rasathane-i Amire (Observatoire Imperial Meteorologique)

Rasathane-i Amire-i Ala-i Mülcev (1868)8

Rasadhane-i Havaiyye-i Osmaniye9

Maarif Vekâleti Hey’et Fizîkî Arzî İstanbul Rasathanesi (1928)2

Kültür Bakanlığı İstanbul Rasathanesi (1936)2

Milli Eğitim Bakanlığı Astronomi ve Jeofizik İstanbul Kandilli Rasathanesi (19402

Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü17

Boğaziçi Üniversitesi Rektörlüğü, Kandilli Rasathanesi, Gök ve Yer Bilimleri Araştırma ve Uygulama Merkezi (1984)17

Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü, Kandilli Rasathanesi Araştırma Merkezi (1993-1995)18,19

Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü (1995)

 

1863 yılında, Fransız meteoroloji teşkilatı,  telgraf şebekesi vasıtasıyla meteorolojik bilgileri iletmeye başladı. P.T.T. idaresinin Türkiye telgraf şebekesini iyileştirme amacıyla Fransa’dan davet ettiği Mösyö Aristide Coumbary, (1826-1896) Fransa’daki sistemi örnek göstererek  fırtınaları bir mahalle gelmeden önce  telgrafla haber verme esasına dayanan bir sistemin  kurulabileceğine dair raporu zamanın yönetimine sundu. Bunun üzerine ülke içindeki telgrafhanelere meteoroloji aletleri konulmuş ancak verim alınamamıştır.

Rasathane-i Amire meteoroloji rasathanesi olarak kurulmuş ise de eldeki evrak ve basılı eserlerden Astronomi Rasathanesi olma çabaları içinde olduğu anlaşılmaktadır. İlk Müdürü Mösyö Coumbary 3 Ağustos 1869 tarihinde Maliye Nezaretine yazı yazarak alet ve kitap alımı için istekde bulunmuştur. İstediği kitaplar içinde astronomi kitapları da vardır. Alınmasını istediği aletler arasında da yıldızları gözlemek ve aralarındaki mesafeyi belirlemek için rakkas-i nücumi (yıldız sarkacı) gibi aletler de vardır.  Ayrıca telgrafhaneye yakın bir binaya taşınmak istemektedir. 1872 yılında yayınlanan Rasathane-i Amire Sal-name’si  (Resim 2)

Resim 2: 1872 yılına ait salname2

 

bir Astronomi takvimi olup, gezegenler, kuyruklu yıldızlar, ışık yılı uzaklığı, yıldız zamanını  Güneş zamanına dönüştürülmesi, yıldız yükseklikleri’nin tayini, enlem tayini vs’den bahsetmektedir. 

 

5.1. Rasathane binası yapımı ve yer seçimi çalışmaları

 

1894 Büyük İstanbul Depremi’nden sonra 1895 yılında Rasathane-i Amire’de depremle ilgili alet alımları ve Rasathane’ye ait özel bir bina yapılması için yer seçimi çalışmaları başlamıştır.

16 Ocak 1895 tarihli irade-i seniye’de  İstanbul’da yeni  bir rasathane inşası ve bunun için bir komisyonu kurulması  isteniyor.  Bu belgede G. Agamennone’un İtalyadan getirttiği rasat aletlerinin gümrükte bulunduğu ve İstanbul’da rasathane olarak özel bir bina olmadığı, oysa buranın uygar bir ülke olduğu, bu nedenle gerekenin yapılması için adı verilen kişilerden bir komisyon kurulduğu belirtilmektedir. Ancak irade-i seniyye, uygun yerin aranması ve bulunmasının ardından rasathanenin öyle “külliyetli masraf edilmeyerek” inşa edilmesi gereğinin de altını çiziyor. Harita ve projenin hazırlanıp Sadrazama sunulması ve bu işler yapılana kadar gümrükte bulunan aletlerin korunması amacıyla silahhaneye teslim edilmesi isteniyor.

Rasathane ile ilgili  ilk haber  Moniteur Oriental’in 28 Ocak 1895 tarihli nüshasında yayınlanıyor. Sadaret (sadrazam) makamına iletilen bir irade-i seniyye, Sultan’ın kurulmasına karar verdiği meteorolojik gözlemevinin üzerinde inşa edileceği yerin seçilmesiyle görevli olacak bir komisyon kurulduğunu bildiriyordu. Kurulan komisyon:

  • Rasathane-i Amire Müdürü:  A. Coumbary Efendi

  • Posta Telgraf Umum Müdürlüğü teknik danışmanı: Emile Lacoine

  • Mimar: D’Aranco

  • Roma Rasathanesi Deprem Müdürü: G. Agamennone

  • Maiyyet-i Mülûkâne müşiri  Şakir Paşa’nın belirlediği bir subay’dan oluşuyordu.

Gazetede, komisyonun tercihinin, Üsküdar civarında Çamlıca yakınında olduğunun haber alındığı yazıyordu.

21 Şubat 1895’de sadrazama sunulan komisyon  raporunda.

Resim 3 :1895 yılında zamanın yönetimine sunulan rapor 1. ve 5. Sayfalar5

 

yer olarak Şişli’de sergi için öngörülen Darülacaze binasının karşısındaki araziyi öneriliyordu. "Sözkonusu arazi jeodinamik, astronomi, meteoroloji, ve manyetik servislerinin tümünü içerecek büyüklüğe ve koşullara sahiptir. İnşaat 1 yıl kadar sürecektir. İnşaatın tümünün bitmesini beklemeden rasathane (observatoire météorologique) belirlenen arazide tek odalı bir yere taşınabilir. Bunun maliyeti 8.250 kuruşu bulacaktır.5” Buradan anlaşılıyor ki günümüzde de aynı disiplinlerde faaliyetini sürdüren Kandilli Rasathanesi’nin teşkilat yapısı o zamanlarda oluşturulmuş.

Bu rapora yanıt 19 Mayıs 1895 tarihli irade-i seniye’dir.  İrade-i seniye, Şişli’deki arazinin daha sonra “tevsi  ve mükemmel surette tanzim olunmak uzre” rasathane için uygun bulunduğunu söylemekte ve geçici yerleşmenin Silahhane-i Hümayun bahçesine  veya Kadın Efendi’nin konağının karşısındaki Dutluğa yapılabileceğini ancak yeni bina yapıldığında terk edilecek geçici yapının Silahhane’ye kalabilmesi için kendi bahçesinde yapılmasının daha uygun olduğuna karar verildiğini belirtmektedir.

23 Mayıs 1895 tarihinde Moniteur Oriental “ordre supérieur” olarak nitelediği haberinde Rasathane’nin Maçka’daki büyük Silahhane-i Amire ‘nin bahçesinde  inşa edilecek bir binaya yerleşeceğini  bildirmektedir.

10 Ekim 1895 tarihinde Moniteur Oriental yapılmakta olan rasathanenin bitmek üzere olduğunu, G. Agamennone’un İtalya’dan gelen aletlerin montajı, kullanımı ve personel eğitimi konularında bir rapor düzenlediğini bildiriyordu5.”

Kandilli Rasathanesi arşivinde mevcut 23 Şubat 1896 tarihli  rasathane asistan ve sekreteri imzasını taşıyan gözlem defterinin ilk sayfasında  (Resim 4), Rasathane-i Amire’nin Beyoğlu’nda Pera (İstiklâl) Caddesi Della Suda Eczane’sinin karşısında, Müdürü M. Coumbary’in evinin ise İsveç  Sefareti yanında olduğu belirtilmektedir. İçinde bulunduğu binanın tamiri gerektiği zaman yine İstiklâl Caddesi üzerinde bu defa Taksim meydanına yakın bir yere  taşınmıştır.

 

Resim 4: Rasathane-i Amire’nin gözlem defterinin ilk sayfası2 

 

Bu arada Mösyö Coumbary’nin vefatı ile boşalan Rasathane müdürlüğüne, Astronomi ve özellikle takvim hesabında bilgili, Rasathane-i Amire müdür yardımcılığını yapan hocası Emile Lacoine vasıtasıyla Rasathane ile ilişkisi 1890’lı yılların başında başlamış olan  Salih Zeki Bey (1864-1921), 1896 yılında atanır. O sırada Posta ve Telgraf Nezâret-i Aliyesi Fen Kaleminde   Mühendis olarak çalışmakta, diğer yandan Darüşşafaka ve Mülkiyede dersler vermekte orta öğretime yönelik kitaplar yazmaktadır. 1892 yılına ait hazırladığı ilk takvim ve 1894 ‘de E. Lacoin ile birlikte hazırladıkları takvim de Güneş doğuş-batış, Ay doğuş-batış, imsak, öğle, ikindi zamanları Ay, Güneş ve gezegenler hakkında bilgiler yer almaktadır. 

1900 yılına gelindiğinde Rasathane hâlâ inşa edilmemiştir. 17 Eylül 1900 tarihinde Moniteur Oriental Rasathane-i Amire’nin Cadde-i Kebir’de (Grand Rue de Péra) halen yerleşmiş olduğu binadan atmosferik gözlemlerin daha iyi yapılabileceği bir başka binaya taşınacağını yazmaktadır.  İkdam Gazetesi  ise bir binadan ötekine taşınma  göçebeliğinden  kurtulmak için bir rasathane inşa edilmesini tavsiye etmektedir.

Buradan Rasathane’nin birkaç kez taşındığı ve zamanın maddi imkansızlıklarından etkilendiği sonucu çıkmaktadır. Bu haberler dizisinden başka belge bulunmamasına karşın rasathanenin yapımının gerçekleştirildiği anlaşılmaktadır. 

Resim 5’de görüldüğü gibi Fatin Hoca (Gökmen)’ ni 30 Eylül 1340 (1924) tarih ve 100 sayılı Milli Eğitim Bakanlığı  Özel kalem müdürlüğüne yazdığı rasathane çalışanları hakkında bilgi verdiği yazıda Selefi Salih Zeki Bey’in Hicri 1324 (1906) yılı Eylül veya Ekim sonlarında ayrıldığını ve yeni tayin yapılıncaya kadar, yani Fatin Gökmen Rasathane-i Amire müdürlüğüne tayin edilinceye kadar Müdürlüğün münhal (boş, me’muru bulunmayan yer ) olduğunu yazmıştır.  

 

Resim 5:   30 Eylül 1924 tarih, 100 sayılı yazı2

 

Salih Zeki Bey’in ayrılmasından sonra (1906), Katip Bedii Bey, Rasathaneyi  Maçka topçu okulunun karşısındaki telgrafhaneden Emile Lacoin’in sismoğraflarının bulunduğu binaya taşıyor. Buradan anlaşılıyor ki tamamlanan inşaata,  irade-i seniyye isteği  ile önce sismoğraflar, daha sonra diğer gözlem aletleri konulmuş. Sonunda, kalıcı yerini bulmuş olmasına rağmen   müdürü olmayan  Rasathane, 12 Nisan 1909 da (31 Mart ihtilâli)  şeriatçi askerler tarafından tahrip edilip aletleri parçalanmıştır. Bu gün İTÜ maçka kampüsünü oluşturan tarihi Silahhane bahçesinde böyle bir yapı bulunmamaktadır. Parçalanan alet parçaları içinde demode bir mürur aleti, ufak bir teodolit ve iki elektrikli duvar saati devir alınmıştır.

 

 

Resim 6: R.D’Aranco imzalı, 1895 tarihli keşif raporunun ekindeki çizim5

 

Resim 6’da görüldüğü gibi mimarların tanımı ile baraka olarak tanımlanan yapı 6.05mX8.00 m boyutunda bir temel üzerine yerleşen ve küçük bir antreden girilen iki odalı bir yapıdır. Küçük oda görevliye daha büyük olan ise sismografa ayrılmış ve sismograf için bir pilye hazırlanmıştır.

 

5.2. Rasathane İcadiye Tepesinde

 

Bu ihtilâlden sonra kurulan hükümette  Eğitim Bakanı (Maarif Nâzırı) Emrullah Efendi, 1909’da Dârülfünun Fen Medresesi (Fakültesi) astronomi ve hisab-ı ihtimali (olasılık) müderrisliğine görevini sürdüren  Fatin Gökmen’i 21.06.1910 tarih, 1076 sayılı yazı ile ve 3000 kuruş  maaşla Rasathane-i Amire Müdürlüğüne tâyin etmiş ve Rasathane kurmaya uygun bir yer aramasını istemiştir. Bunun üzerine Fatin Gökmen Vaniköy’ün üstündeki İcadiye tepesinde bulunan ve Boğazlar Kumandanlığına mensup bir topçu birliği ile İstanbul Şehremanetine (Belediyesi)  mensup Köşkçü’lerin  (yangını haber veren memur) ikamet ettiği bir kâgir kule ile iki ufak odadan ibaret binanın yerini beğenmiş ve buranın tahliyesi ve Eğitim bakanlığına  teslimi için çalışmalara başlamıştır.  Önce  Maliye Bakanlığının  bu konudaki izni  Harbiye Nezaretine (Savunma Bakanlığına) bildirilmiş ve buradaki topçu birliğinin çekilmesi için emir verilmiştir. (4 Eylül 1910). Köşkçüler ise daha sonra  ayrılmışlardır.

 

Resim 7: 1910 yılında  Rasathane’nin kullanımına tahsis edilen bina2

 

Çalılıklarla kaplı olan İcadiye tepesinde  kule ve binadan başka topçu beygirlerinin bağlandığı ahır vardı ve arazi hazineye aitti. Öncelikle bina restore edilmiş, Fransa’dan Prof. Angot ile temasa geçilerek yeni meteoroloji cihazları alınmış ve 7. 14, 21 saatlerinde meteorolojik rasatlara başlanmıştır.

1911’de İtalya’nın Trablusgarb’a saldırısı, ardından Balkan savaşı ve sonrasında Birinci Dünya savaşı, bitiminde Mondros Mütarekesi ve Kurtuluş Savaşı sebebiyle, Rasathane, Cumhuriyetin kurulup gelişmeye başlamasını beklemek durumunda kalmıştır. Bu nedenle   bütçe için 1925 yılına kadar  14 yıllık bir süre geçmiştir. Fatin Gökmen Rasathane'nin gelişimi için Belçika'daki Uccle Rasathanesini örnek almıştır.2

 

5.3. Kandilli Rasathanesin’de Astronomi

 

Bu arada Fatin Hoca eline geçen bir fırsatı değerlendirerek 1918 yılında Carl Zeiss firmasına BÜYÜK EKVATORYAL TELESKOP’u (rasathane de genellikle kullanılan adı dürbün) sipariş etmiş ancak bu teleskop 1. Dünya Savaşına ait Almanya'daki hesapların tasfiyesine kadar ülkemize gelememiştir. Kaynaklardan bu teleskop’un  ülkemize gelen 3. teleskop olduğu anlaşılmaktadır. Bundan önceki iki teleskop’tan ilki  Harbiye Mektebine alınan uzunluğu 5 metre, açıklığı 1 metre olan teleskoptur  ve bu teleskobun Kırım Savaşı sırasında hastaneye dönüştürülen Harbiye Mektebinde  çıkan yangında enkaz haline geldiği belirtilmektedir.  İkincisi ise 31 Mart Vak’ası sonrasında toplanan alet parçaları içinde 8 santimetrelik bir dürbün olduğu ve Kabataş Lisesine verildiği belirtilmektedir.

1925 yılı Rasathane’nin basının ilgisini çektiği yıl olmuştur. 20 Mart 1925’de  Cumhuriyet Gazetesi’nde Fatin Hoca ile  “Rasathane Müdürü ile Mülakat” başlıklı röportaj  yayınlanır. Ardından Yıldız dergisinden bir gazeteci rasathaneyi ziyaret eder. 9. sayıda (Mayıs 1925) rasathane ile ilgili bir yazı yayınlanır. Bu röportajda rasathaneye keçi yolundan ulaşan muhabir, “yegane rasathanemiz ne halde” konu başlığı altında rasathaneyi şu ifadelerle anlatır. “Rasathane bir kule ile iki küçük odadan oluşan ahşap bir binadan ibaret küçük ve zarif bir iş yeridir. Müdür Fatin Efendi ile birlikte bütün memürler dört kişiyi geçmemektedir.

Rasathanemiz hava durumunu ve yer sarsıntılarını kaydetmek için muhtaç olduğu aletlerden yoksun durumdadır. Avrupa rasathanelerinin metrûkat anbarı  bile olmuyacak kadar fakir olan rasathanemizin gözlemcileri bütün mahrumiyetlere rağmen çalışıyorlar ve çoğunlukla hava durumu hakkında doğru bilgiler veriyorlar. Rasathanede gördüğüm nısfünnehar dairesi altına ve hizasına  konmuş eski ve küçük bir dürbünden başka rasat aleti yoktur. Bütün aletlerin toplamı barometre dahil 10’u geçmemektedir.”

 

Resim 8: Yıldız Dergisi 9. Sayı,  s. 7-8 (Prof.Dr.Atila Özgüç Arşivi)

 

Fatin Hoca’nın  hem  Cumhuriyet Gazetesi’ne, hem de  Resim 7’de görülen  yıldız dergisinde yayınlanan  röportajlarında  teleskopla ilgili verdiği bilgi şu şekildedir:

“Avrupadan dürbün aldık. Teferruatıyla beraber bize 23 bin liraya mal oluyor. 15 gün evvel yola çıkarılmıştır. Bu dürbün için bir bina projesi hazırladık. 3-4 odalı ve 10 metro  yüksekliğinde, bir de kulesi olmak şartıyla 35 bin liraya yapılabilecektir. Para verilmesse dürbünden maateessüf istifade edilemeyecek.

Rasathanelerin üç çeşit dürbünü vardır. Birisi kutru 20 santime diğeri 50 ve üçüncüsü de 110 santime kadardır. Biz ancak 20 santimliğini aldık. Bu dürbün ile fiziki astronomi tetkikatı yapılır. Kevakibin (yıldızların) fotoğrafları alınır ve ışık ölçme tetkikatında bulunulur. Bu dürbüne malik olmakla Türk Rasathanesi de beynelmilel teşkilata girecektir. Çünkü mesela Avrupa’dan bize “şu yıldıza yakınız” derler. Biz de tetkikatımızı yaparak telsiz telgrafımızla cevap vereceğiz. Yalnız dürbünümüz küçük mikyastadır( ölçekte). Bulgaristan 15 sene evvel bu dürbüne malik olmuştur.”

 

Resim 9’da görüldüğü gibi  1926 yılında verilen  35 bin lira ile bir taraftan dürbün binasının temeli atılmış, bir taraftan da atölye ve kütüphane binaları, 1935 yılında ise dürbün binasının inşaatı tamamlanmıştır. 1925 yılında gelen dürbün 1933 yılında yerine konmuştur. 1926-1927 ders yılında Fen Fakültesi’ndeki 9 Enstitü’den biri de Hey’et Enstitüsü idi. Bu Enstitü’nün Müdürü, ilm-i hey’et-i riyâzî, hatâya nazariyesi,  hisab-ı ihtimali derslerinin müderrisi olan Fatin Gökmen idi. Fatin Gökmen’in, Darülfünün Fen Fakültesinin dekanlığını, Hey’et Enstitüsü’nün  müdürlüğünü ve Rasathane-i Amire’nin müdürlüğünü aynı anda yürüttüğü anlaşılmaktadır.

 Resim 9: Dürbün Binası’nın inşaatı (Prof.Dr.Atila Özgüç Arşivi) 

 

Fatin Hoca’nın, Milli Eğitim Bakanlığına “Rasathane teşkilat ve tesisatı hakkında malumat” konulu,  09.04.1932 tarih, 1147 sayılı  bir yazısında rasathane ilgili bilgileri şöyle vermektedir.

“Rasathane dört şube-i ilmiye ile bir idare şubesi ve birde atelye dairesinden ibarettir. Astronomi  ile ilgili birimlerin isimlerini ise;

  • Hey’et Şubesi  (sonradan Kronometri servisi, Zaman servisi olarak , hizmet veren servis)

  • Hey’et Fizikiye Şubesi ( Heliofizik Servis, Güneş Fiziği Servisi olarak bilinen servis.)

Aynı yazıda:

“... Yazın ise Güneş’in lekelerinin ve hedabatın tahavvulatını  tetkik etmek sipektroskopik ve fotografik bazı tecrübelerde bulunmaktadır. Bu faaliyetimiz tecrübe mahiyetinde olup ilmi tetkikat yapmaktayız. Hey’etin bu şubesi en külfetli ve masraflı bir kısımdır. Yalnız bu küçük dürbün ile iktifa etmek ve Güneş tetkikatı için bir yelyosta ve 40 cm bir objektifle ve bazı tali teferruatı lazım ile takviye ve itmam için 20 bin lira kadar bir masrafa ihtiyaç vardır ki bu nevakisi mutad tesisat masrafımızla dört beş senede ikmal edebilmek ümidindeyiz. Bu dürbün Fizik Hey’etinin en küçük aletidir. Fiziki Hey’inin orta aleti yani açıklığı 60-70 santim olan bir teleskop ve 35, 50 cm olan bir muadele ve tefferruatı ve bunlara ait binayı husule getirecek bir tekamülü  bittabi uzun bir atiye bırakmış oluyoruz.”

 

Bu arada ilk kadın matematikçimiz -astronom  Paris Pişmiş’in  Fatin Hoca ile ilgili anısına değinmek  yerinde olacaktır. "Fatin Hoca ile hey’et dersi okuduk…. Fatin Hoca derslerini önceden hazırlamadan gelir, bizim verdiğimiz bir kitabı açar, bir göz atar ve dersini mükemmel anlatırdı. Fatin Hoca’nın fevkalade zeki bir insan olduğunu belirtmek isterim. Onunla da çok tatbikat yapardık, bu şekilde onun düşünüş tarzını hissedebilirdim. Burada bir parantez açmak, bilim çevrelerinde bile kızların matematikte başarılı olamayacağı şeklinde bir önyargı olduğunu anlayabilmek bakımından yararlı olacak. Gerçi sonraları Fatin Bey beni Kandilli Rasathanesine almak istemişti ama ilk derse geldiğinde talebeler arasında Hakime ile beni görünce gözlüklerini kaldırarak şöyle demişti: Buraya epeyce kadın talebe geldi. Fakat hiç kimse muvaffak olamadı… 1933 yılının sonbaharında Darülfünun açılmadı. İstanbul Darülfünun’u İstanbul Üniversitesi olmuştu. 1933’te bütün eski profesörlerin yerine Alman profesörler geldi.”

Milli eğitim Bakanlığının 1928-1945 yılları arasında Türk Eğitim sisteminde görev almaları için Almanya, Belçika, Fransa, İsviçre ve İngiltere’ye yılda ortalama 120 öğrenci gönderme projesinin ilk öğrencilerinden olan Nüzhet Gökdoğan  1928 yılı Kasım ayında Matematik ve Fizik öğrenimi görmek üzere  Fransa’ya gider. 1934 yılı temmuz ayında Türkiye ye dönen Nüzhet Gökdoğan Kandilli Rasathanesi'nde çalışmak üzere başvurur ve “o  dağ başına tek başına göndermem” diyen babası ile beraber rasathaneyi gezerler. Gökdoğan Avrupa'daki rasathanelerin şartlarını bildiği için Kandilli Rasathanesini son derece yetersiz bulur. Kendisinin deyimi ile Fatin Hoca da zaten kendisiyle çalışmaya pek hevesli değildir.   

Kandilli Rasathanesinde ilk astronomi Çalışması 19 Haziran 1936 yılında Uludağ’da gözlenen tam Güneş tutulması olmuştur. Bu olayla ilgili olarak tam tutulma hattı hesapları yayınlanmış ve ekvatoryal dürbünün tüp ve merceklerinin  Uludağ’a, sonradan Fatin Tepe olarak anılan gözlem alanına götürülmüştür.

 

Resim 10:  1936 Uludağda Tam Güneş Tutulması hazırlık çalışmaları (Prof. Dr.Atila Özgüç Arşivi)

1912 – 1933 yılları arasında Rasathane çeşitli kurumlara bağlanmaya çalışılmış, bazı kurumlarda rasathaneye bağlanmak istenmiş. En son 1950 yılında Teknik Üniversiteye bağlanması işlemleri de sonuçlanmamıştır. Resim 11’de Kültür Bakanlığı İstanbul Rasathanesi  başlığı dikkat çekicidir. 1936 yılından itibaren de KANDİLLİ RASATHANESİ adı zikredilmeye başlanmıştır.

 

Resim 11: 19 Haziran 1936 Tam Güneş Tutulması kitap kapağı

 

5.3.1. Zaman (Kronometri) Servisi

Bu servis Rasathane’nin en eski servisidir.  Şöyle ki Fatin Gökmen’in 11 Aralık 1924 tarih, 90 sayı ile Milli Eğitim Bakanlığına yazdığı yazıda, deprem, mıknatıs ve mareograf istasyonları’nın yanısıra  zamanın incelikli tayini ve muhafazası için alınacak alet ve yapılacak tesislerin teklifi  de yer almaktadır.1960’lı yılların başındaki hedefi,  1 şef 1 asistan ve bir yardımcı’dan ibaret olan kadrosu ile, ülke içinde doğru saat ayarını tesis etmek, bölgesinde uluslararası bir saat merkezi haline gelmek olan zaman servisi, teknolojik gelişmelerle bu yöndeki hedefinden vazgeçmek durumunda kalmıştır. İnşaatı 1945 yılında  tamamlanan, bugün jeodezi anabilim dalının faaliyetini sürdürdüğü binada,  90 mm’lik geçiş aleti (askania, alınışı (al.)1927), Zenit Teleskobu (al.1934), Omega kronografı, Rohde und Schwartz kuars saati makayese osiloskobu (al.1964) Danjon Astrolabı, Hewlett Packard elektronik kontör kronografı (al.1967) ile çalışmalarını 1974 yılına kadar sürdüren zaman servisi’nin, gözlemsel çalışmaları:

  • Danjon astrolabı ile yıldız gözlemlerinin sonucunda zaman ve enlem tayini  yapmak

  • Çeşitli rasathanelerin yayınladıkları zaman işaretlerini Güneş’in muhtelif anlarında kuvars saatleri ile mukayese etmek

  • İsviçre’de bütün gün süresince zaman işaretleri yayınlayan HBG istasyonunun Kandilli Rasathanesindeki relatif alan şiddeti kaydedilip, değişimleri ile manyetik alan değişimleri arasında bağıntı aramak şeklinde idi.

Zaman Servisi'nin gözlem araçları, rasathanenin diğer bölümlerinin de kullanımdan kalkmış gözlem araçları ile birlikte Kandilli Rasathanesi Müzesi ve Rahmi Koç Müzesinde sergilenmektedir.

26 Aralık 1925 tarih, 698 sayılı kanunun 3. Maddesine göre  Hicri-Kameri Aybaşları hesabının yanı sıra  “Adli Astronomi” konusunda bilirkişilik çalışmaları zamanla artan kadrosu ile 1970 yılına kadar sürdürülmüştür.  1970 yılında adli astronomi konusunda çalışan personeller, kadrolarıyla birlikte Adli Tıp Kurumu Müessesesi’ne dahil olmuştur. O yıldan itibaren, “Adli Tıp Kurumu Kanunu”’nun 1982’de yayınlanmasının ardından zaman servisi,  1983 yılı başına kadar  Adli Tıp personeline ev sahipliği yapmıştır.

1991 yılında mahkemelerden rasathane’ye gelen yazılar yeniden cevaplandırılmaya başlanmıştır. Adli Tıp Kurumu’nda bu konuda çalışan tek elemanın 2003 yılında emekli olmasıyla, Adalet Bakanlığı’nın 15.10.2004 tarih, 2004 sayılı, 30.01.2006 tarih, 2552 sayılı genelgeleri ile, bu konudaki yetkili kurum’un Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü olduğu belirtilmiştir.

1990’lı yılların başında zaman servisinin tek çalışanının Güneş Fiziği servisine katılımıyla, Güneş Fiziği servisi  ve Zaman servisi “Astronomi Laboratuvarı” adı altında birleşmişlerdir. Halihazırda zaman servisinin yürüttüğü; adli astronomi, hicri kameri ay başlarının hesabı  ve diğer çalışmaları Astronomi Laboratuvarında sürdürülmektedir.

1991-2011 yılları arası adli astronomi konusunda hazırlanan raporların sayısı Şekil 1’de gösterilmiştir. 2007 yılından itibaren Güneş doğuş-batış bilgilerinin web ortamında sunulması üzerine, mahkemelerden gelen bilgi talebinde azalma olmuştur.

 

Şekil 1 ‘de Adli astronomi konusunda hazırlan raporların sayısı

 

5.3.2. Güneş Fiziği (Helyofizik) Servisi

 

1930’lu yıllarda Fatin Hoca ile beraber rasathane’nin bilimsel servislerinde  çalışmalara katkıda bulunan  3 üniversite mezunu genç vardır. Bunlar: Kemal Erkman, Hamit Dilgan ve  Yakup Elbek.

“W. Gleissberg, Kandilli Rasathanesi’nin d=20 cm, f=305 cm’lik Zeiss mercekli teleskobu’nun 1935 yılında binaya yerleştirildiğini ancak uygun personel olmadığı için on yıldan fazla süre teleskobun öksüz kaldığını, gözlemlerin öğrencisi Muammer Dizer tarafından başlatıldığını yazar”15

Fatin Hoca’nın 1932 yılında yazdığı yazı ile belirttiği gibi dürbünle deneme mahiyetinde gözlemler yapılsa da sistematik gözlemler başlamamıştır.

1940’lı yılların ortalarında ise astronom kadrosunda  Güneş Fiziği ve Zaman servisinde Muammer Dizer, Hasan Tayşi ve Tarık Gökmen’i çalışmaktadır.

Kandilli Rasathanesinde Güneş Fiziği çalışmalarının başlama gerekçesini 1973 yılında yayınlanan  kitabında2, o zaman müdürlük görevini yürüten Muammer Dizer şu şekilde açıklıyor:

“1947 yılına kadar mevcut dürbünün hangi astronomi konusu hizmetinde kullanılacağı planlanmamıştır. 1947 yılında dürbünün hizmete sokulması ve en yararlı şekilde kullanılması bir sorun olmuştur. O yıllarda İstanbul Üniversitesi Astronomi Enstitüsünün çalışmaları sorunumuzun kolaylıkla çözümüne yardım etmiştir

Çalışma konusu olarak yıldızlar astronomisi değilde Güneş’in seçiminin başlıca iki nedeni vardır:

a.         Birinci neden ekonomiktir. Bilindiği gibi yıldızlar üzerinde araştırma yapabilmek için çok büyük, yani çok pahalı araçlara ihtiyaç vardır. Halbuki Güneş gözlemleri için .. cm açıklıklı bir dürbün kafi gelmektedir. Böyle bir dürbünün teorik ayırma gücü bir yay saniyesi altındadır. Esasen atmosferimizin var olan koşulları bir yay saniyesi altında gözlem yapma olanaklarını vermemektedir. Bu nedenle Güneş araştırıcıları dürbün objektifini büyütmeyi değil de atmosfer koşullarının iyi olduğu yerleri tercih etmektedirler.

b.         İkinci neden ise batı bilim ortamına çabuk girmektir. Zira Güneş problem olarak ele alınınca karşımıza incelenecek ve gözlenecek birçok olay çıkmaktadır.

Yıldızların evrimi, içindeki çekirdek üretimi onların yapıları gibi konular astrofiziğin ilginç sorunlarıdır. Bu sorunlar evrenin doğuşunu, yapısını giderek yaşamın sırlarını içerir. Bu yüzden günümüzde yıldızları devamlı ve inatla gözlemek onlardan bilgi almaya çalışmak kaçınılmaz olmuştur. Güneş’te bu milyonlarca yıldızdan biridir ve dünyamıza en yakın olanıdır. Bu nedenle onu incelemek diğer yıldızları incelemekten hem daha kolay hem daha ucuzdur. Ayrıca onun evrimi dünyamızdaki yaşam ile sıkı sıkıya ilgili olduğundan çok merak edilen bir konudur. Güneşteki plazmanın bulunduğu fizik koşullar yer yüzündeki laboratuvarlarda yaratılmasının olanaksız olması bakımından da ilginçtir.

Bütün bu sorulara cevap verebilmek ve bu bilim dalında diğer ülkelerle yarış edebilme amacı, Kandilli Rasathanesinde Güneş Fiziği’nin kurulup gelişmesine yol açmıştır.

1953 yılında  Muammer Dizer’in rasat yöntemi ve rasat aleti ile açıklamaları şu şekilde.13

1947 yılının Temmuz ayında  Güneş leke rasatlarına başlanmıştır. “Rasatlar iki metodla yapılmakta idi

a- Fotoğraf metodu b- Projeksiyon metodu.  İstanbul Boğazının hemen kenarında rasathanemizin semasında, umumiyetle relâtif rutubet miktarının fazla olmasından fotoğraf ve projeksiyon la elde edilen neticeler arasında oldukça büyük bir fark görüldü. Bu hava şartları içinde elde edilen Güneş fotoğraflarının memnuniyet verici olmamasından dolayı, kısa bir zaman sonra bu metoddan vazgeçildi ve güneş leke rasatları yapan rasathanelerin ekseriya kullandığı projeksiyon metodu tercih edildi.

Rasat aleti:Güneş leke rasatları Zeiss ekvatoral dürbünün vizüel rasatlar yapmaya yarayan, açıklığı 20 cm ve odak uzaklığı 3.05 m. olan, double (çift) objektif ihtiva eden, tüpü ile yapılmaktadır.Bu tüpün üzerinde, açıklığı 6 cm. ve odak uzaklığı 0.75 m. olan bir arayıcı bulunmaktadır. Keza vizüel tüpün her iki yanında, simetrik olarak, iki fotoğrafik tüp yerleştirilmiştir.

Bunlardan biri, 18 cm açıklığında 1.20 m odak uzaklığında bir triple (üçlü) objektif ihtiva eden astrofotoğraf’tan, digeri ise, 16 cm açıklığında ve 1.07m odak uzaklığında bir prizm objektiften ibarettir.

Günümüzde zeiss ekvatoryal teleskop ile gözlemlere devam edilmektedir. Gözlem gün sayımız Şekil 2’de, gözlemleri paylaştığımız veri merkezleri resim 14 de gösterilmektedir. Günlük leke sayıları raporumuzu, SIDC (Solar Influences Data Analysis Center)  ve AAVSO’ya  (American Association of Variable Star Observers) göndermekteyiz. Fotosfer gözlemimiz (Resim 15) ve  Fotosfer leke çizim arşivimizin tamamı ise, web sayfamızdan yayınlanmaktadır. Dürbün aynı zamanda tarihi geçmişi ve heybetli görünüşünden dolayı rasathanenin gezi proğramı dahilinde gelen ziyaretçiler tarafından ve  proğram dışı rasathaneye gelen her ziyaretçi tarafından ısrarla görülmek istenmektedir.

 

Şekil 2: Fotosfer gözlem sayısı

Resim 14: SIDC ve AAVSO’veri merkezlerinin  rasathaneye ait günlük veri tranfer arayüzleri

 

5.8 Halk astronomisi etkinlikleri

Kuruluşundan itibaren yer ve gök bilimlerinde toplumun ihtiyaç duyduğu bilgilere cevap verme işlevini  sürdüren  Kandilli Rasathanesi’nde   önceleri düzensiz, 1992 yılından itibaren  düzenli olarak genellikle okullar olmak üzere, Çarşamba günleri, rasathane’nin ziyaret günü olarak belirlenmiştir.1-1.5 saat süren paket proğramla, ulusal deprem izleme merkezi, astronomi ve meteoroloji laboratuvarları ve afete hazırlık eğitim parkında her hafta ortalama 160 kişi (sabah 2 öğleden sonra 2 okul) ziyaretçi kabul edilmektedir. Halihazırda bu etkinliklerde  oldukça ilgi çeken zeiss dürbünü kullanılmaktadır.

 

6.Rasathane'nin düzenlenmesine katkı'da bulunduğu ulusal ve uluslararası toplantılar

  • Observatories in Islam - International Symposium İstanbul, 19-23 Eylül 1977

  • Ruyet-i Hilâl Toplantısı İstanbul, 26-28 Kasım 1978

  • Cumhuriyet Döneminde Astronomi Çalısmaları Sempozyumu, İstanbul, 26 Aralık 1983

  • IV.Ulusal Astronomi Kongresi İstanbul,1984

  • X. Ulusal Astronomi Kongresi, 1996, (İstanbul Üniversitesi ile birlikte)

  • The Last Total Solar Eclipse of the Millennium in Turkey İstanbul, 13-15 Ağustos 1999

  • Annual Meeting of the Balkans, Black Sea and Caspian Sea Regional Network on Space Weather Studies, Antalya,30 Mart-01 Nisan 2006

  • Dünya Rasathaneler Forumu İstanbul,04-06 Ağustos 2008

7. Kaynaklar                       

  1. İhsanoğlu, E,  Şeşen, R.,  İzg, C.,  Akpınar, C.,  Fazlıoğlu, İ., Editör Ekmeleddin İhsanoğlu Osmanlı Astronomi Literatürü Tarihi, Hazırlayanlar İslam Tarih, Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi (IRCICA) İstanbul 1977 s. 720-725

  2. Dizer ,M. Kandilli Rasathanesi, T.C. M.E.B. Kandilli Rasathanesi 50. Yıl Yayınları No:2. 1973, s.1-55

  3. Günergun, F. Salih Zeki ve Astronomi: Rasathane-i Amire Müdürlüğü’nden  1914 Tam Güneş Tutulmasına,  Osmanlı Bilimi Araştırmaları VII/1 (2005), s.97-122

  4. Erkman, K.  Kandilli Rasathanesi 50. Yıl 1911-1961, Milli Eğitim Bakanlığı Basımevi 1961,s.1-47

  5. Batur, A., Rasathane-i Amire Binası İçin 1895 projeleri, Osmanlı Bilimi Araştırmaları VI/2 (2005), s.125-138

  6. Oral,H., Salih Zeki, Matematik Dünyası, 2003 kış

  7. Dölen, E., Salih Zeki ve Darülfünun Osmanlı Bilimi Araştırmaları VII/1 (2005) sh.123

  8. Menteşe H. Hüseyin, Esenoğlu H. Hüseyin., Çalışkan, H.,  Kuruluşundan Günümüze İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi ve Astronomi ve Uzay Bilimleri Bölümü, 2002 

  9. Anameriç, H., Rukancı, F., Rasadhane-i Amireye 1869 Yılında Alınan Bazı Araç ve Kitaplar Hakkında Belgeler, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi 49, 2 (2009) 223-244

  10. Prof. Dr. Atila Özgüç Resim ve Belge özel arşivi

  11. Rasathane-i Amire’den Kandilli Rasathanesi’ne  kitapçığı Boğaziçi Üniversitesi Yayınları

  12. Soytürk,E., Özgüç, A., T.C. Milli Eğitim Bakanlığı Kandilli Rasathanesi Güneş Fiziği Bölümü tanıtma el kitabı

  13. Dizer, M., Kandilli Rasathanesinde 1949 Ocak ayından 1951 haziran ayına kadar yapılan Güneş leke Rasatları , 1953 , Milli Eğitim Vekaleti İstanbul Kandilli Rasathanesi, astronomi Neşriyatı

  14. Dizer, M., Protuberans Rasatları (Kasım 1952  -Aralık 1953).  İst. Kandilli Rasathanesi Yayınları, sayı 11, 1954.

  15. Günergun,F., Kadıoğlu,S., Bilim İnsanlarının Ülkelerarası yolculuğu: İstanbul Üniversitesi’nde Dört Yabancı Astronom (1933-1958), Osmanlı Bilimi Araştırmaları XIII/1 (2011)

  16. RESMİ G A Z E TE 20 Temmuz 1982 Sayı 17760 ve 30 Mart 1983 Sayı 18003

  17. RESMİ G A Z E TE, 18 Eylül 1984, Sayı : 18519  ve  4 Kasım 1991 Sayı 21041

  18. RESMİ G A Z E TE, 25 Şubat 1993 Sayı 21507 , 8 Mayıs 1993 Sayı : 21575

  19. RESMİ G A Z E T E, 7 Temmuz 1995, Sayı : 22336

  20. Türkiye Gözlemevleri ve Günümüz Gökbilim çalşmaları Prof.Dr. Abdullah Kızılırmak Sempozyumu,  3 Aralık 1993 ed. Prof. Dr. Necdet Güdür, İzmir, 1994

  21. Feryal Saygılıgil, Kainatta Bir Nokta: Nüzhet Gökdoğan, İstanbul Kültür Üniversitesi yayınları s. 121-127

  22. Cumhuriyetin 50. Yılında Türk Rasathaneleri, Kandilli Rasathanesi 50.yıl yayınları No.3, 1973

  23. 2009 Astronomi Yılı’nda Türkiye’deki Astronomi Faaliyetlerinin Değerlendirilmesi” Sempozyumu - İstanbul Üniversitesi 20 Kasım 2009

  24. Türkiyedeki Teleskoplarla Bilim Sempozyumu- İstanbul Üniversitesi, 14-15 Mayıs 2012

  25. Günergun, F., Türkiye’de Güneş Tutulması Gözlemleri üzerine Tarihsel   Notlar, Dörtöge Felsefe ve Bilim Tarihi Yazıları Yıl:1 Sayı1: 2012-1

  26. Günergun, F. http://www.bilkent.edu.tr/~sertoz/depo/SalihZeki.pdf

  27. Tübitak Bilim ve Teknik Dergisi Eylül 1995

Bu yazı Fizikçi Hülya Yeşilyaprak'ın 14-15 Mayıs 2012 tarihinde "Türkiye'de Teleskoplarla Bilim Sempozyumu ve 27 Ağustos-1 Eylül 2012 tarihinde XVIII. Ulusal Astronomi  ve Uzay Bilimleri Kongresinde sunduğu bildirilerden derlenmiştir.